İstanbul’un Karanlığında kitabında yer alan Zincir, Ateşaltı ve Ada öykülerine dair kısa kısa…
ZİNCİR
“Birbirine bağlı olmak senfoniktir…”
Zincirlikuyu Mezarlığı Photo by Merve Çolakoğlu |
Zincirlikuyu Mezarlığına defnedilmiş bir müzisyenin,
yarım kalan bir beste için geri dönmesi ile başlayan, maskelerini bir bir ifşa ederek arzunun doğasını anlamaya dair bir öyküdür, Zincir.
Yaşama ve müziğe karşı duyulan arzu, müzisyen
Mortem’de, kıskançlık ve sahiplenme dürtüleri, isminin sözcük anlamı illüzyon
olan Maya’da vücut bulur. Öykü içinde “Bir Hayalin Novellası” adlı romanı yazan
yazar ise aşkla ölümün mitolojik birlikteliğini deneyimlerken, tanrısal bir
yere koyduğu idolü Mortem’in dikkatini, yazdıklarını çarpıtarak çekmeye
çalışır.
Yedikule Zindanlarında bir müzik deneyiminin ölüme dönüşmesi gerçekleşir. Moonstruck adlı grup, Elementler albüm turnesinin son ayağı olan İstanbul için alevler içinde şaman davulları, sonik patlamalar, topraklı ölü kargalar ve deneysel bir su altı deneyimi içeren özel bir şov hazırlar.
Arzu bir aşk mı, ölüm mü, eksik mi, illüzyon mu yoksa
ansızın karşımıza çıkan bir zincir midir?
Zincir bir Lacancı gösterendir,
arzuyu simgeler. Paramparça olmuş bir
müzisyen, yarım kalmış bir beste, çarpıtılmış bir roman, kana bulanmış bir
sergi ve kırılgan hayatların üzerine melankoli sinmiştir ama bu sefer kendini
yeniden var etme aşkıyla dolup taşmaktadır, adının anlamı Norveççe ölüm olan
Mortem bile yaşama dönmek için yanıp tutuşmaktadır.
Arzu değiştirir!
Zincirlikuyu Mezarlığı, Yedikule
Zindanları, İstanbul Modern
ATEŞALTI
“Benzerlikler deliliktir, bağlantılar
hastalıklıdır.”
Alef, Burgazada’da yaşayan ve insan parçalarından
heykeller yaparak cinayeti bir güzel sanatlar dalı olarak icra eden bir
sanatçıdır. Ada şamanı tarafından lanetlenerek denizaltına hapsedilir ta ki bir
benzerini, Zayin’i bulup özgür kalana dek.
Alef hapsolduğu denizaltında gizemli bir mekân
inşa eder. Her şey yukarda olup bitenin tersi ya da en çarpık halidir. Ayna
yerine geçen yansıtıcı yüzey bu sefer denizdir. Gözler işe yaramaz, ellerle
görülür. Su yakar, ateş yaşatır, buraya o nedenle Ateşaltı denir.
Alef, İbrani alfabesinin ilk harfi olup, Borges
evreninde ve Cantor’un matematik kuramında sonsuzlukla ilişkilendirilir. Latin
alfabesinin son harfi Z ise İbranice Zayin’den türetilmiştir. Zayin, tarotta
aşıklar kartına karşılık gelir ve iktidar, kılıç ya da fallus anlamını taşır. Bir yıkım öyküsü olan Ateşaltı’nda, Zayin iktidar olmayı
kendi arzusuyla reddeder ve yok olmak ister. Var olmak sıkılmaktır.
Ateşaltı, başı
ve sonu, Alef ve Zayin’i birbirine bağlayan askıda bir evrendir, aynalar
aracılığıyla dış dünyayla bağlantı kurulur. Ceset Orkestrası, son ağıtını
çalmak için burada toplanmaktadır. Orkestrayı, Alef’in buraya çekerek öldürdüğü
müzisyenlerin nefesleri, ses telleri, kopmuş uzuvları, kesikler atan yaylı
telleri ile insan süsü verilmiş heykeller oluşturur.
İki karşıt birbirini nötrleyip evrenler arası yarık
açabilir mi? Büyüleri bozabilir mi? Alef yaşama dönmek isterken, Zayin yok
olmak ister. Ateşaltı, Zincir öyküsüne karşıt bir rol üstlenir, arzunun yıkımı
gerçekleştir, her şey deliliğin ellerindedir.
Altı zamanlı, baş aşağı bir senfoni öyküsüdür Ateşaltı.
“Uvertür” olarak Nisan bir intihar mektubu okur. Ölen Zayin’dir. “Kafir” bölümünde
Alef, Çiftlik Evi adı verdiği bilinçdışını anlatır ve hedefine ulaşmak uğruna
tüm duygularını buraya kitlediğinden bahseder. “Tanrının evi” bölümünde içine
döner, çıkış yollarını örer bir bir. “Şeytan” bölümünde seri katil olduğu
vurgulanır, “Ateşüstü”nde ceset orkestrası tamamlanmıştır, “Ateşaltı” bölümü
artık kapanıştır. Konser Efes Antik Kenti Celsus Kütüphanesinde gerçekleşir ya da
gerçekleşmez. Burası seçimli bir sona gider.
Her şey gizemde, yoksa birer yıldız tozuyuz, diye
biter Ateşaltı.
Burgazada, Süreyya Operası
ADA
Eric Le Pont Noir adlı kadim bir vampir ve
yüzyıllardır peşini bırakmayan Deus Meus et Omnia (Tanrım, Her Şeyim)
adlı yayınevi görünümlü, ona düşman bir başka vampir tarikatının entrika dolu
öyküsüdür, Ada.
Yayınevinin yazarlarından Elâ, Nietzsche’nin “İnsan
aşılması gereken bir varlıktır” sözünü benimsemiş ve arayış içindedir. Yayınevinin
özel bir anlaşma için davet ettiği hayali şarap evine ulaşması İstanbul’dan
yirmi bir kilometre sürer. Ölüm anında kaybedildiği söylenen ruhun ölçüsü yirmi
bir gram gibi. Elâ burada ilk defa Ada’yı, kader tanrıçalarını ve ölümünü
görür. O sırada kadehinden yılanların mekânı adlı üreticinin doğum
şarabını yudumlamaktadır.
Elâ, yayınevi adına Antiquus Malum Cruentus adlı insan derisinden zemine kanla yazılmış bir kitabın peşine düşer. Oysa zamanı gelmiştir. Yayınevi bu zor görevi vererek onun ruhunu da sonsuz iç çekişlerinin duyulduğu Alef adlı kütüphaneye hapsedecektir.
Ada öyküsü hem Zincir hem de Ateşaltı’ndaki iddiaları
içine alarak her şeyin sonsuzluk içinde eridiğini anlatır. Gerçekle düşü
birbirine diker, benzerliklerinin ağırlığını taşıyan Eric ve Elâ uzaklaşmak
için birbirlerine kaçarlar.
Garip çeker gibi davranan bir öyküdür Ada. Başlangıç
noktalarındaki küçük değişimler büyük etkilere mal olur ama olaylar zinciri
belli bir yörüngenin dışına asla çıkmaz ve birbirini kesmez.
Bilgiyle kan değiş dokuş edilir. Damardan taşan kan,
önce arzuya ardından melankoliye evrilir. Kesilen eller, açılan sayfasına göre
sonsuz kere değişen bir kitap ve yeri asla tespit edilemeyen, yaşayan bir ada
belirir.
“Yeniden doğuyoruz sürekli birilerinin içinde. Yoksa
hepimiz ölüyüz zaten. İçimizdeki ölüme rağmen yaşam çığlıkları atıyoruz
etrafa.”
Antiquus Malum Cruentus De Mysteriis Dom Sathanas.
Hacı Osman Korusu, Balat Saklıbahçe,
Küçükçekmece Sahili
İstanbul'un Karanlığında İki Kadın, Altı Öykü
Zincir
Ateşaltı
Ada
Zeynep Çolakoğlu
Lâl Uyanış
Havuz
Şahmeran
Orkide Ünsür
Karakarga Yayınları
Mart 2020
https://karakarga.com/yayinlar/karakarga-edebiyat/istanbulun-karanliginda/
https://www.facebook.com/IstanbulunKaranliginda/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder