Lilith’in alevlerinden bir nefes sülfür çekmiş ve buluşmuştuk sevgili
Sülbiye Yıldırım’la.
Aradan geçen yıllar sonunda Lilith’e dair yazdıklarımız Büyülü Sözlük Blog'da yan yana geldi, bakışlarımızı kesiştirdi, içimizdeki Lilith’i bir kez
daha taşırdı.
Bu dosyadaki yazılar:
LİLİTH / Sülbiye Yıldırım
RÜZGÂRIN ŞARKISI / Zeynep Çolakoğlu
Havva Yerine Lilith Olsaydı / Zeynep Çolakoğlu
LİLİTH
Sülbiye Yıldırım
Lilith’le Âdem’i topraktan, aynı anda yaratır Tanrı,
mutlu yaşasınlar diye cennete yerleştirir onları.
Ama ne mümkün… Doğuştan asi Lilith,
bir türlü, her alanda söz sahibi olmak isteyen Âdem’in
efendiliğini kabullenmez.
Onun hep üstte olmasını aşağılayıcı bulur, itiraz eder.
Mademki topraktandır ikisi de, öyleyse eşittirler şu
yeryüzünde.
O zaman üste çıkmalıdır sırası geldiğinde kendisi de.
Ah!.. Âdem’e söylenir mi hiç böyle bir şey.
Hiddetlenir egemen Âdem.
Bereketli, kapsayıcı gökyüzüdür, aynaya baktığında
kendisinde gördüğü.
‘Erkek’tir en önemlisi, var mıdır küçüğü büyüğü...
Ya Lilith? Bir kadın… Toprak gibidir kadın Âdem’e göre.
Ayaklar altında olmalı, rahatça sürülmeli, tohumlarla
taçlandırılıp, ürün vermesi sağlanmalıdır.
Üstelik kendisi gibi akıllı da değildir. Saçı uzundur
çünkü.
Hiç üşenmez defalarca efendi olduğunu söyleyip durur, eşit
olduklarını ısrarla tekrarlayan Lilith’e.
Âdem tepeden bakan tavırlarına devam edince,
ısrarlı olunca evrenini efendisi olan tanrıdan sonra
kendisinin de yeryüzünün efendisi olduğuna, dayanamaz Lilith, “Ne halin varsa
gör!” Der.
Köleliğinin karşılığı olarak önüne serilen cenneti itip
elinin tersiyle,
Çocuklarını da arkasında bırakarak, özgürlüğü ve eşitliği
uğruna
kapıyı çarpıp çıkar, bakmadan arkasına bile.
Çok kızgındır ama hem Âdem’e, hem de Âdem’in aklını
kullanmasını engelleyen efendisine. Giderken durmadan söylenmekte, efendinin
kendisine yasaklanan adını yüksek sesle yinelemekte, içinden de Âdem’e
ilenmektedir biteviye.
Âdem kalınca bir başına cennette her şey anlamsızlaşır.
Buza keser cıvıl cıvıl duygular. Yemişleri dökülür
ağaçların kırağı vurmuş gibi.
Çamura bulanmış fosfor sarısına döner mavi gökyüzü,
gümüş ışıltılarla ılık ılık esen cennet yeli kırmızıya
boyanır.
Heyhat! Âdem, ilk defa kaybetmeyi tatmıştır.
Lilith’siz dünyada efendisi bile silinir aklından.
Lilith’e keser tüm yaşamı, aklı iyice gider başından.
İktidarsızlaşır, yoksullaşır, kimsesizleşir,
saldırganlaşır.
Kana, acıya boğması yeryüzünü o günden bu güne, acısı derinine
işleyen o kaybetme tadındandır.
Cennete de yakışmaz bu haliyle, evrene de sığamaz.
Hiç durmamacasına, yalvarır efendisine Lilith’i geri ister.
Efendi üç meleğini gönderir, çağırır Lilith’i
ama asiliğini bildiğinden unutmaz tehdit etmeyi.
Eğer dönmezse cennete, her gün çocuklarından, ölecektir
yüzlercesi.
Lilith’e tehdit işler mi, Âdem’le eşittir, vermiştir
kararını,
Yoktur hiç kimsenin bir ötekinden üstünlüğü, kabul etmeli
bunu kâinattaki her yaratı.
Hele çocuklarıyla sınanacağını duymak daha da kızdırır onu,
onurunu kırar, aşağılanmış sayar bir kez daha kendini.
Dönmez Âdem’e.
Oyuncağı olmayacaktır hiç kimsenin. Tek başına kuracaktır
yaşamı.
Öte yandan, yalnız kalmasın ve sonsuza dek itaat etsin diye
Âdem’e, Havva yaratılır onun kaburga kemiğinden bu kez.
Çok da dikkat edilir olmasın diye, kendi başına buyruk,
zapt edilemez, denetlenemez.
Ama intikamcıdır Âdem de, efendisi de.
Kaybetmeyi hazmedemezler, Lilith’in başkaldırısını
unutamazlar. Yeryüzünü, gökyüzünü söylencelere boğarlar.
Kalın bir söz tabakası sarar çepeçevre dünyayı, hatta tüm
kâinatı.
Lilith için demediklerini bırakmazlar.
Şeytandır, uğursuzdur, baştan çıkarıcıdır, üstelik güzeldir
Lilith.
Temiz olmayandır, fahişedir. Saçları yılan gibidir, sokar.
Gülüşü zehir gibidir öldürür.
Dudakları dünyadaki her şeyden daha tatlı bir şarap gibi,
sarhoşluğun en koyusunda zinaya sürükler içeni.
Öyleyse güzel, akıllı, boyun eğmez kadının adıdır Lilith.
Şeytandır. Erkekleri baştan çıkarandır.
Üstelik Lilith “geceye ait olan”dır..
Lilith kötüdür, öyleyse kadın da kötüdür.
Lilith şeytandır, öyleyse kadında şeytandır.
İsyanın simgesidir Lilith, başı ezilesidir, sözü
kesilesidir, yok edilesidir. Cadıdır, baştan çıkarıcıdır. Cinlerin başı, gece
canavarıdır.
Aramızda kalsın ama aslında Lilith, Âdem’in kadının yapıcı
gücüne ve yaratıcı cinselliğine duyduğu korkunun ve hasedin adıdır.
Güçsüzlüğünün sembolüdür.
Lilith kötüdür de Havva iyi midir?..
O da kandırmıştır Âdem’i.
İyiyle kötüyü ayırt etmesini sağlayacak elmayı yemesine
sebep olmuştur.
Soru sormayı öğretmiştir, gözünü açmıştır.
Bu efendiler ne garip, farkında değiller akıllarına ihanet
ettiklerinin,
kendilerini temize çıkarmaya çalışırken.
Zekâlarını yok sayarlar, kandırılmaktan medet umarken,.
Kim bilir, belki de haklıdırlar...
Âdem’in Havva’dan önce bir eşinin daha olduğunu çoğumuz
bilmeyiz, ya da bilmezden geliriz. Çünkü Lilith, bilinmemesi, unutulması
gereken, başkaldıran, devrimci bir kadındır.
Öyleyse uygun olan, onu yok saymaktır.
Başkaldıranların tanrısı olan Lilith’i bize unutturanlar, başkaldırmayı
da unutacağımızı düşündüler. Yanıldılar!
Kadın, yüreğindeki sevginin barışçıl gücünde, yaşamı var
eden elleriyle acı çekerek yaratandır.
Sahip çıkar yaratısına, ölümü göze alır.
Âdem’in haksızlığına direnirken aslında var olmanın
kavgasındadır.
Niye mi anlattım bu öyküyü yüzyılların ötesinden taşıyarak.
Karar verin istedim, kandırmak mıdır bütün mesele,
kandırılmak mı?..
RÜZGÂRIN ŞARKISI
Zeynep Çolakoğlu
Bir gün
bir üçleme biraya gelse ve rüzgârların çaldığı bir şarkı yazsa birlikte... Lilith,
Lotus, Lamia olsa adı da...
Her şey
bir rüzgârla başladı. Eski Sümerce lil,
fırtına ve rüzgâr anlamına gelirdi. Ona geceleri dolaşan, erkeklerin kanını
içen Babil-Asur kökenli Lilitu’nun eklenmesiyle “Dişi Şeytan, Rüzgâr Hayaleti”
anlamını kazandı. Gece hayaleti anlamında kullanılan İbrani kökenli Laila’nın
hikâyelerde dolaşmasıyla da, Lilith, gecesel bir yaratık olarak mitlerdeki
yerini aldı. Peki, Lamia kimdi? O da Lilith’in kızlarından, sofuların erotik rüyalar görmesine neden olan,
meniyle ruh çalan... O dönem sofuların kâbusuydu Lamialar, çocukları
öldürdüklerine dair söylentiler de eklenince cadılıkla özdeşleştirildiler. Bu
öykünün çiçeği ise Lotus. O da Sümer-Babil
kökenli lilu kelimesinden gelir ve
kadın cinselliğini simgeler. Bir diğer adı Nelumbo
Speciosum. Hint geleneklerine göre ilahi güzellik, bereket sembolü ve sudan
yani kaostan doğan kutsal bir düzen.
Lilith
Alevlerden gelen şeytani bir güzellik
Gözlerinden taşan derinliklerde
Aynalardan içinize işler bakışları
O, tüm varoluşa ve eşitsizliğe karşı
İlk baş kaldıran, bir “non serviam”
Lotus
Kendini ölümle bağdaştırabilen bir hayat kadar
gerçek
Karanlıkları da kucaklayabilecek bir gecedir O
Bağımsızlığın ve özgürlüğün ilk timsali
Bereket sembolü, yeniden doğuşun simgesi,
Tarih sayfalarından hınçla silinmiş ilk şamanın
adıdır kendisi
Lamia
Parlak kızıl saçları dalgalanır gecede
O kusursuz bir sanat eseridir
Kusurlu yaradılışa öfkeli ilk kadın efsanedir
Bence kadınların bir kısmı gerçekten de ondan
gelir
Onun o fırtınalar kadar asi ruhundan
Engin, özgün ve bilgece düşüncelerinden
Dante Gabriel Rossetti: Lady Lilith |
Havva Yerine Lilith Olsaydı
Zeynep Çolakoğlu
Cinsiyetçiliğin
birey ve toplumdaki yansımaları kadın, erkek, kadın ve erkek arası
geçişkenlikler olarak ayrı ayrı ele alınmalı ve kadın hakları, cinsiyet
eşitsizliği insanlık tarihi üzerindeki eşitsizlikler üzerinden tartışılmalıdır.
Umut ediyorum ki böyle yapıcı bir atmosfer altında ilerleme kaydedilebilir ve
asırlardır kanayan yaralara deva olabiliriz, tabii ki hep birlikte.
İştar,
Kibele, Anahita, Ninhursa, Tiamat ve Lilith efsanelerinin her biri kadının
toplumdaki yerini, kadın haklarının tarihteki evrimini anlamak ve sorular
sormak için bizi bekleyen mitoslar.
Mitoloji, içinde doğduğu toplumsal gerçeğin bir ürünüyse eğer, insanlık
tarihinin aydınlatılmasına hizmet ettiğini söyleyebilir miyiz? Yazı boyunca
yapılan kadın-erkek ayrımının soyut bir ayrım olduğunu baştan belirtiyor ve
Lilith efsanesine geçiyorum.
Lilith
bu mitosların en başında gelen günümüzde feminizmin sembolü olarak da kabul
edilen merak uyandırıcı ve kışkırtıcı bir sembol. Tevrat’ta geçen yaradılış
hikâyesine göre cennet bahçesinin ilk sakinleri Âdem ile Lilith’dir.
Anlatılanlara göre Lilith, Âdem ile eşit olduğunu söyleyerek Âdem’in
isteklerine cevap vermeyi reddeder ve Âdem’in zorlamaları üzerine de tanrının
gizli adını söyleyerek cennet bahçesinden ayrılır ve bir daha da geri dönmez.
Âdem’in sızlanmaları üzerine Tanrı, Âdem’in kaburga kemiğinden Havva’yı yaratır.
Bunu duyan Lilith de yılın kılığında cennet bahçesine girerek, yasak meyveyi
yemesi ve Âdem’e de yedirmesi için Havva’nın aklını çeler. Anlatının sonunda
cennetin bu yeni çifti de cennetten kovularak dünyaya iniş yaparlar. Peki,
hikâyenin kilit noktasının kaburga kemiği gibi göründüğü şu noktada, kaburga
kemiğinin Sümer mitolojisinde geçen Ninhursag ile olan benzerliklerini bir
kenara bırakırsak, Havva’nın Âdem’in kaburga kemiğinden yaratılmasının nedeni
Havva’nın ayrı bir kimlik iddiasıyla ortaya çıkmasını engellemek olabilir mi?
Havva kadınlarının kimlik sorunları onları insanlık tarihindeki bu ıstırap dolu
konuma taşımış olabilir mi? Ya da hikâyenin nasıl geliştiğini bilen Havva, bir
kimlik sorunu sıkıntısı yaşadığından değil de, Âdem’in ayak izlerini takip
ederek çatışma olmadan, uyumlu, itaatkâr ve daha az stresli bir hayat seçmiş ve
böylece daha mutlu olmuş diyebilir miyiz? Daha mutlu muyuz kadınlar gerçekten?
Buna
karşın dişi insanın soyu Lilith’den gelseydi, ne istediğini bilen ve Âdem’le
eşit olduğunu düşünerek isteklerini yerine getirmeyi reddeden Lilith kadınları
isyankâr, çatışma dolu, daha stresli ve daha mutsuz bir varlık olurlardı
diyebilir miyiz? İşte akıllara o zaman şu soru geliyor; Takip etmek, kabul
etmek ve çatışma olmaması adına müsamaha göstermek mutlu bir hayata götürür mü
insanı? Huzur başkasının belirlediği bir hayata adapte olmak mıdır? Bunun
aksine bağımsız olmak, ne istediğini bilmek ve bunun için çatışmak, yarattığı
stresli hayata rağmen mutlu eder mi kişiyi?
Havva’dan
gelen kadınlık görünürdeki kadın-erkek çatışması ile birlikte kadın-kadın
çatışmasını da içeriyormuş gibi gelir bana. Geleneklerin devam ettirilmesinde
otoriter büyükanne vurgusuna sıkça rastlarız. Kurallar aslında kadınlar
tarafından konulmuş, erkek neslini bu kuralar çerçevesinde kadınlar yetiştirmiş
ve acı çeken yine kadınlar olmuş gibidir. Pasif agresifliğin acısını
hemcinsinden çıkarıyordur sanki kadın. Toplumun kadını nasıl tanımladığı
üzerine düşünürsek karşımıza cinsel kimliğinden utanan, kadın varlığını
belirleyen tüm parametreler kurumlarca belirlenen, eve hapsedilen bir yapı
karşımıza çıkar. Evi çekip çeviren ve aslında tüm yönetimden sorumlu onlardır;
ne derlerse olur, yeni nesillere müdahale edilir, özellikle akrabalık adı
altında kadın-kadın ezilmesine tanık oluruz. Peki, bunu dayatan sadece toplumun
kadını mıdır? Erkeğin buradaki konumlanışı nedir? Erkek hem kadının hem de
kadının hemcinsinin düşmanı olmuş mudur? Lilith kadınları bu pasif agresif rolü
baştan reddeder miydi diye düşünmeden edemiyorum. Birbirinden intikam almak
yerine bireyselliğine önem veren özgürlükçü birer lider olur muydu her biri?
Kadın
hakları konusu aslında bir sistem sorunsalı olup izlerine dünyanın dört bir
köşesinde rastlanabilse de insan haklarının korunmadığı devletlerde ihlallerin
sıklığı, kuralların olmaması ya da oturmaması ve cinsiyetçi yaklaşımlara sahne
olan ataerkil geleneksellikle ön plana çıktığını söyleyebiliriz. Ancak kadınların pek çok konuda eşit haklara
sahip olduğu, sistemin kadın-erkek değil de insan üzerinden yapılandırıldığı,
hatta kur yapmada bile geleneksel motiflerin dışına çıkılarak rollerin
değiştiği bir sosyal hayata sahip insan haklarının korunduğu devletlerde de
aynı sorun hala devam etmektedir.
Mitosta
belden aşağısı ateşten bir sütun olarak anlatılan, âdemoğullarını geceleri
ayartan bir vahşi güzellik olarak dişiliğini sonuna dek yaşayan Lilith’in bu
konuda geldiği nokta ne olurdu? Havva kadınları dişiliğinin bir ceza olarak
geri dönüşünü görmüştü tecavüzle, kadınlığı nedeniyle kimi kapıları açtığını,
zekâsının ikinci plana atıldığını ve bedeni üzerindeki beklentiler nedeniyle
yeteneklerinin görmezden gelindiğini de. En başa saralım, kadın olmak nasıl
oldu da bir sorun oldu? Kadın bedeninin tek bir güzellik kalıbına sokulması,
kadının önce babanın sonra da kocanın namusu olması, tecavüzün bir
korkutma/caydırma için kullanılması ve tüm bunların nedeni olan iktidar sorunu
nasıl girmişti insan hayatına? Küfürlerde bile kendini gösteren erkek egemen
söylemler neden kadın bedenini aşağılayacak şekilde kurulmuştu? Kadın neden
sözlü ya da fiziksel şiddete maruz kalmıştı? Erkek neden kadının koruması
rolünü üstlenmişti? Kadını erkekten koruması gerektiğini düşünen bir erkek
sorunu var gibi görünüyor karşımızda. Kadın neden erkekten korunmalıdır?
Geceleri
âdemoğullarının üzerine çıkıp spermlerini çalan ve yüzlerce demon doğurup
insanoğlunun üzerine salan Lilith, kadın bedenine farklı bir bakış açısı
getirir miydi? Ortaçağda sofuların meniyle birlikte ruhlarının da çıktığını
düşünmeleri Lilith’i onların gözünde daha korkunç bir hale getirmişti. Zorla
hakkını gasp etmek anlamına gelen ve erkek tekelinde kadını sindirmek ve kadın
cinselliğinin aşağılanması olan tecavüze karşın Lilith’in gece ziyaretleri
erkek iktidarını sarsmakta değil midir? Âdemoğlu Lilith’den doğan cinlerden
korkar, korunmak için muskalar oluşturur. Burada dikkat çekici olan Lilith’in
doğurganlığı anaerkil bir bakış açısına göre düzenlenmiş olmasıdır. Peki,
insanlık anaerkillikten ataerkilliğe nasıl geçti?
İnsanlık
tarihinde avcı-toplayıcı topluluklarda kadınların erkeklerle eşit bir saygınlık
ve statüde oldukları bilinmektedir. Toplumun yerleşik bir yapıya geçmesi ve
mülkiyet birikiminin yaygınlaşması ile kadının toplumdaki statüsü değişmiştir.
Bu süreçteki en önemli parametre mülkiyettir. Çünkü bu kavramın netleşmesi ile
nesneleşmekten nasibini alan kadın da hem cinsel hem de ekonomik olarak
sınırlandırılmıştır. Oysa gezici-toplayıcı toplumlarda kadınlar istikrarlı bir
statüye sahipti. Bu eşitliğin nedeni de
hiç kimsenin bağlılık ve ezilmeye neden olacak, borç/minnet duyulacak birikime
yani özel mülkiyete sahip olmamasıydı.
Ancak
daha sonra ne oldu da etrafımızdaki tüm çiftçiler erkek oldu? İşte bunun nedeni
de saban tarımına geçilmesiyle, arazi mülkiyetinin ortaya çıkması ve ardından
gelen ikincil ürünler (dokumacılık, süt ürünleri gibi) devrimidir. Yiyecek
işleme kaplarının icat edilmesiyle de toplumsal tabakalaşma, zengin-yoksul
farklılaşması ve borçlandıkça artı ürün yaratabilecek zamandan yoksunluk ortaya
çıkar. Artık toplumda maddi zenginlik vardır ve buna insanlar ve kadınlar da
katılır ve birer alışveriş nesnesi olarak sayılır. Kadının statüsü ile ekonomik
üretim arasında sıkı bir ilişki olmakla birlikte her toplum farklı süreçlerde
bu ilişkiyi yaşamıştır.
Lilith
kadınları özel mülkiyete karşı çıkarak avcı-toplayıcı toplumlarda yaşamlarını
sürmeye devam ederler miydi? Kanatları olan ve fırtına ve rüzgâr anlamına gelen
eski Sümerce lil kelimesinden türeyen isimleriyle yerleşik bir hayat yerine
anarşist gezici toplulukları tercih ederek statüsünü korur muydu? Buna karşın
Havva kadınları yerleşik hayata geçişin ardı sıra gelen feodalizm ve nihayet
kapitalizmin onların statülerinin düşürerek birer özel mülkiyet haline
getireceğini nereden bilebilirlerdi? Aslında günümüzde göçebe yaşayan ve halk
arasında Çingene olarak bilinen tüketim kültüründen etkilenmeyen kimi anarşist
topluluklar eşitlikçi bir düzen içinde hala yaşamaktalar.
Devlet,
kadın ve erkek üzerinden iktidarını kurar. Ancak kadın, evdeki emeğine karşılık
bir değer atfedilmediği için en fazla sömürülen işçidir. Kadın başkaldırmadan
hak talep edemez. Çünkü içselleştirilmiş sömürü en tehlikeli sömürüdür ve adeta
genetik bir kod gibi nesilden nesile aktarılır. Artık kadın sömürüyü en acı
dolu şekilde hisseden emekçi haline gelmiştir. İş yaşamına katılımı daha geç ve
daha zorlu olan kadının karşılaştığı ayrımcılık, sokakta karşılaştığı taciz,
tecavüz, kaç çocuk doğuracağı ve nasıl doğuracağı, ne giymesi gerektiği, nasıl
davranacağı gibi bedeni üzerinde alınan kararlar, annelik kavramıyla üzerine
yapıştırılan, tüketim kültürünün favorisi evcilliğin kadın sorunun en temel
başlıklarıdır sadece.
Yalnızca
işlemeyen ya da tutarlı bir bütün oluşturmayan bir şeyin nedeni vardır
önermesinden yola çıkarak kadının konumlanışını sorgulamaya çalıştım. Lilith,
Âdem, Havva mitiyle başlayıp, avcı-toplayıcı ve tarım topluluklarının yaşam
tarzıyla devam eden bu yolculuk, beni toplumsal cinsiyet, mülkiyet ve tüketim
kültürü kavramına götürdü. İşte bu nedenle bu sorunun nereden ele alınırsa
alınsın bir sistem sorunu olduğunun gözden kaçırılmaması gerekiyor zira
verdiğimiz mücadelenin doğru hedefe yönelik olması hem bireysel hem de
toplumsal anlamda önemli bir nokta. Cinsiyetçiliğin birey ve toplumdaki
yansımaları kadın, erkek, kadın ve erkek arası geçişkenlikler olarak ayrı ayrı
ele alınmalı ve kadın hakları, cinsiyet eşitsizliği insanlık tarihi üzerindeki
eşitsizlikler üzerinden tartışılmalıdır. Umut ediyorum ki böyle yapıcı bir
atmosfer altında ilerleme kaydedilebilir ve asırlardır kanayan yaralara deva olabiliriz,
tabii ki hep birlikte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder